30 Ağustos 2011 Salı

tanburi cemil bey(1871-1916)

http://www.eksisozluk.com/show.asp?t=tanburi%20cemil%20bey

tanburi cemil bey(
1871-1916):
"... bir müddet keman çaldım, bunun sodasını acı buldum. bir müddet de kanun çaldım, akordundaki müşkilat sebeb-i terk oldu. nihayet tanburda karar kıldım. bu asil ve rengin saz üzerinde işlediğim nağmatı icra ettikçe hissiyatıma küşayiş gelir, hayalim genişler, acı teessürlerim bir müddet içün olsun benden uzaklaşırdı."

tamburun yanı sıra, klasik kemençeudlavtaviyolonsel,yaylı tambur*zurna gibi birçok çalgıyı da büyük bir ustalıkla çalabilmiş üstad-ı azam. ölmeden önce oğlu mesut cemil için, "duyarak çalarsa bedbaht olur, duymadan çalarsa müziği bedbaht eder" diyerek müzisyenin tamamen kafasındakini ellerine dökebilmesinin bedellerine çok güzel bir gönderme yapmıştır.
plak doldurmayı sadece paraya ihtiyacı olduğu zamanlarda yapan ve plak doldurmaktan hoşlanmayan, onu "yapay" bulan bir kişiliktir. dinleyenler, canlısının plak kaydı ile karşılaştırılamayacak güzellikte olduğunu söylemişler. birde bi ara kırkpınar güreşlerini izlemeye gidip, orada zurna çalmasını öğrenmiş.

ilk türk virtüözüdür kendisi.saz çalmak için yaratılmış bi insandır.kanun ve keman hariç her sazı çalmış kemençeyi konuşturmuş zurnada peşrev yapmıştır.her müzisyen kendinden öncekileri dinleyip bi şeyler alır bu abimiz sanki kendinden önce musiki diye bişey yokmuş gibi davranmış tamamen bambaşka melodiler üretmiş insanı hakkaten aptal eden,kendinden geçiren taksimler yapmıştır.en iyi öğrencisi oğlu mesut cemildir.mesut cemil'in öğrencileri ise ercüment batanay ve tanburi necdet yaşardır.necdet yaşarın yetiştirdiği günümüz tanburilerinin çoğu cemil bey tarzı çalarlar.cemil bey hastası olan bu tanburiler tanburicemilbey@hotmail.com gibi adresler almaya kadar vardırırlar işi.
en damar eserleri şeddiaraban saz semaisi,ferahfeza saz semaisi ve hicazkar saz semaisidir.bunların semai kısımları türk müziğinin eriştiği son noktalardır.


taksimleri ile hüzzam hançerinin derin yaralarina nikriz fitiller, neva platosunun sicak rüzgarlarini muhayyer zirveden çargahin tiz dik kayaliklarina estiren neva eviç çavlaninda yikadigi hicazkar kolyesini gerdaniyeye takandir


mustafa paşa’nın ölümden sonra tanburi cemil bey’in manevi ve maddi olarak sıkıntılı günleri de başlar. tanburi cemil bey ders verdiği öğrencilerin yanı sıra uzun zamandır üzerinde çalıştığı rehber-i musiki adlı nazariyat kitabına da hız verir. bu kaygıları fark eden nüfuzlu çevresi de ona yardımcı olmak için dışişleri konsolosluk kaleminde ona memur olarak iş bulurlar. ama musikiye verdiği önem ve ayırdığı zamandan dolayı iş hayatı pek de düzenli gitmemiştir. 1902 temmuz başında kitabın baskısı biter. o güne kadar nota ve tertip bakımından batı kaynaklarından da yararlanılarak makamlar, usuller ve diğer hususlar üzerine yazılan ilk musiki kitabıdır. tanburi cemil bey bunun yanı sıra, dönemin önemli gazeteleri sayılan ikdam ve sabah gazetelerinde uzun süre musiki üzerine yazılar yazmıştır.


"saide hanım, 1902 senesinde, karın pencerelere kadar yükseldiği bir kış gününde, kırkbeş sene sonra bu satırları yazacak çocuğu büyük acılarla dünyaya getirdiği zaman, kocası yatağının kenarına oturmuş ve sormuştu:
- saide, sana biraz tanbur çalayım mı?
doğum ıstırabından bitab düşen genç anne, lohusalık ateşiyle yanan gözlerini dehşet içinde açtı:
hayıristemiyorum!
adam hafifçe kızardı; dalgın, karla örtülü pencereye doğru yürüdü." *
türk müziği icrasında klarinet kullanılmaya başlandığında tepki gösteren üstad bestekâr. "bu sazı duymak işkence gibi." diye tepki gösterir, türk müziğinde kullanımına karşı çkarmış. ancak ortak bir dostları bir akşam kendisini alıp klarinet ibrahim efendi'nin bir fasılına götürdüğünde düşünceleri değişmiş. klarinet ibrahim efendi'nin kıvrak, yumuşak çalışından çok etkilenen cemil bey fasıl bitiminde kendisini kutlamış ve klarinetle aralarındaki duvarı yıktığını söylemiştir. nitekim sonrasında cemil bey ve ibrahim efendi birlikte çalışmışlardır. bu birlikteliğin özellikle ibrahim efendi'nin çalışını çok etkilediği, yumuşak üslubunu daha da duygulu hale getirdiği söylenir.

"rast mahur ile uşşak muhayyer ile döner"

bildiğimizden değil, bir bilenin söylediğine göre bu makamlar birbirine iltihak edermiş. yani rasttan mahura uşşaktan da muhayyere geçiş yapılırmış.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder