22 Aralık 2010 Çarşamba

Kaybedeceğini bile bile neden mücadele ediyorsun dediler. Öleceğimizi bildiğimiz halde yaşadığımızı unutmuşlardı....

9 Aralık 2010 Perşembe

3-4 saattir hesap işletme ücreti bakımından bütün bankaları araştırdım,
Kuveytturk bankasından başka ücretsiz çalışan bir banka yok...

Örneğin:Garanti bankası 6 ayda 25TL para kesiyor ayrıca yaptığın her işlemden de extra para kesiyor. Ya otomatik faturan olacak, ya maaşını ordan alacan :)

Ziraat bankası desen ayrı bi' alem, 500TL'den düşük olan TL hesaplardan BSMV dâhil ayda 10 TL kesiyor,

İş bankasından öğrenci hesabı açarsan hesap işletim ücreti almıyorlar, ama normal hesaplarda diğerleri gibi kesiyorlar. Ha 1 adet otomatik ödemen varsa normal hesabındanda para kesmiyorlar. Bu durumda iş bankası fena sayılmaz ama internet bankacılığı çok uyuz.

Vakıf bank, akbank ve yapı kredi bankalarından uzak durun :) Bu bankalara bulaşanlar çok şikayetçi.

En iyisi tabiki her zaman söylüyorum Pe Te Te(PTT), Hesap açtırırken 5 TL veriyorsun bu para senin hesabında kayıtlı kalıyor, hesabını iptal edersen geri veriyorlar. İnternet bankacılığı için bir dilekçe yazıyorsun posta ile evine bilgileri yolluyorlar. PTT yi kargosu ve kapıda ödeme özelliği sayesinde zaten seviyordum.
Haa yeri gelmişken, PTT hesabınız yoksa birine para yatırma ücreti sadece 1,5 TL.

Sonuç olarak
1-PTT
2-Kuveytturk
3-İş bank öğrenci hesabı

CV Düzenlenmesi ile ilgili (Neler yapılır-Neler Yapılmaz)

CV nasıl yazılır?

Günümüzde içeriği rahat anlaşılır ve etkili bir CV hazırlamak ve gerektiğinde değişiklikler yapmak için bilgisayar kullanmanızı tavsiye ediyorum. Bilgisayarda mevcut olan çok çeşitli karakterlerden istediğiniz birini kullanmanız mümkündür. Ancak CV’nizin tümünü tek bir karakter kullanarak yazmayı unutmayın. ‘Helvetica’, ‘Arial’, ‘Times New Roman’ ideal olarak kullanabilecek karakterlerdir. 11 ya da 12 punto ile oldukça okunaklı bir CV yazabilirsiniz.



CV uzunluğu,

Her şeyden önce CV çok uzun veya çok kısa olmamalıdır. Gerçekte herhangi bir kısıtlama yapılmamasına rağmen CV ideal olarak bir sayfayı geçmemelidir. Bununla beraber genellikle CV’ler bir sayfayı geçmez diye, birçok önemli bilgiyi tek bir sayfaya sığdırmaya çalışmayın. Aynı şekilde bir sayfaya sığabilecek bilgileri gereksiz bir takım bilgilerle ve abartarak uzatmaya çalışmayın. CV’nizi yazarken potansiyel bir iş ilişkisi kurduğunuzu asla unutmayın. Gereksiz kişisel bilgiler yazmaktan sakının. Akılda kalabilecek nitelikte, anahtar kelimeler kullanmaya dikkat edin.

Cv Yazım Kuralları ?

Örnek CV'lerde görülen tüm imlâ kuralları, satır aralıkları, harflerin kalın veya ince olması, büyük ve küçük harf kullanımı, kenar çekme mesafeleri, İngilizce veya Türkçe karakter kullanımı düzenine ve diğer kullanımlara, her iki dildeki CV'nizde de, olduğu gibi uyunuz. 

2. Tire, virgül vb. noktalama işaretlerinin önünde ve arkasında bırakılan ya da bırakılmayan boşluklara aynen uyunuz. 

3. Akademik CV'nize, sağ alt köşeye sayfa numaraları koyunuz. İlk sayfa da numaralı olmalı. 
4. CV'nize vesikalık ya da herhangi bir başka fotoğraf koymayınız. 

5. Medenî hal, doğum tarihi, uyruk, cinsiyet gibi, özel hayatı ilgilendiren bilgilere yer veriniz. 
6. CV'nizde ayrı bir başlık altında yer alan her faaliyet sınıfı içerisinde maddelerin sıralanmasında günümüzden geriye doğru giden ters zaman dizimi izleyiniz. Örneğin geçen dönem gerçekleştirdiğiniz laboratuar sunumu, bu kategoride yer alan faaliyetler arasında en başta gelecek, ilk sömestrinizde gerçekleştirdiğiniz sunum ise en sonda gelecektir. 

7. Bir başlığın altına ancak tek bir girdi koyabilseniz bile başlığın, tüm örneklerde görüleceği gibi, çoğul olması gerekmektedir. 

8. Okuduğunuz dil hazırlık sınıf veya sınıflarını CV'de ayrıca belirtmeyiniz. 

9. Lisansüstü CV'ye 'hobi' ya da 'özel meraklar' gibi kategoriler eklemeyiniz. Lisans CV'sinde de 'hobi' ya da 'özel meraklar' gibi kategorilerden sakınınız: ancak, gerçekten faaliyet ve varlık göstermişseniz, akademik alanınızın dışında kalan alanlardaki başarı ve uğraşlarınızı, İngilizce CV'de 'Activities', Türkçe CV'de 'Faaliyetler' başlığı altında verebilirsiniz.



Detaylar burada: http://www.turkeyforum.com/satforum/showthread.php?t=342725

4 Aralık 2010 Cumartesi

Sabit disk yerine bakteri


Genç araştırmacıların tasarımı, bakteriler üzerine veri depolamayı mümkün kılıyor.

ntvmsnbc
Güncelleme: 14:47 TSİ 29 Kasım. 2010 Pazartesi
Tüm bir bilgisayar diskini dolduran bilgiyi DNA dizilimi şekline dönüştürerek E. coli bakterisi içinde saklamak mümkün. Bu tip mikroorganizmalar içinde veri saklama fikri yeni olmasa da ‘Uluslararası Genetik Mühendisliği Ürünü Makine’ yarışmasının 2010 yılı katılımcılarından Hong Kong’lu ekip bunu pratiğe dökebilmiş. En basit bakteriler bile binlerce bazdan meydana gelen uzun DNA zincirlerini barındırabiliyor ve bir sabit diskten çok daha dayanıklılar. Üstelik bakterilerin doğal çoğalma yetenekleri mevcut verinin istenildiği kadar kopyasının alınmasına olanak sağlıyor.
Veriyi bir bakteri içine yerleştirmek için uygulanacak basamaklar oldukça basit. DNA dizilimini oluşturmak için adenin, guanin, sitozin ve timin adı verilen dört bazdan yararlanılabiliyor. Bu da dört tabanına uyan bir sistemle çalışmak zorundayız anlamına geliyor. Çevirme işlemi ise şöyle yapılıyor:
Örneğin ‘i’ harfini ele alalım. Latin alfabesi üzerine kurulu 7 bitlik bir karakter seti olan ASCII tablosunu kullanarak her harfin rakamsal karşılığını elde edebiliyoruz. Buna göre i harfinin karşılığı 105 oluyor. Bu rakamı da onluk tabandan dörtlük tabana çevirdiğimizde 1221 sayısını elde ediyoruz. Dörtlük sistemde her rakamın karşılığı olan bazlar şöyle: 0=A, 1=T, 2=C, 3=G. 1221 sayısını da bu eşitliğe uyguladığımızda TCCT dizilimi karşımıza çıkıyor.  Bu sisteme göre NTV BİLİM kelimelerinin karşılığı olan dizilimse şöyle: ‘TAGCTTTATTTCACAATAACTAGAATAGATAGAATAGT’.
Ham verilerin elde edilmesinden sonra kullanılacak bazı algoritmalarla kıslatmalar yapmak da mümkün. Böylece sadece belirli bir kısaltma yapılmakla kalmayıp canlıya biyolojik açıdan zararlı olabilen fazla sayıdaki tekrarlı dizilerden de kurtulmuş olunuyor. Eğer bir bakteri veriyi depolamak için tek başına yeterli gelmiyorsa bunu parçalara bölmek de olası. Örneğin Amerika’nın Bağımsızlık Bildirgesi’ni sığdırmak için 18 tane E. coli bakterisine ihtiyaç duyuluyor. Ortalama olarak 1 gram ağırlığındaki bakterilerin alacağı veri miktarı ise yaklaşık 900 terabayt.

28 Kasım 2010 Pazar

Yazılım Uzmanı Olamayacağınızın 10 Kanıtı

Tech Republic’de yazan Justin James 10 maddede neden yazılım uzmanı olamayacağınızı açıklamış. Bakalım neymiş bu 10 madde.


1: Kendi kendine öğrenmek yerine kursları tercih ediyorsunuz


Yazılım Uzmanı ilk işe başladığında gerekli tüm bilgiyi biliyor olduğu varsayılır. Firmanın belirli bir eğitim politikası olsa bile gerçekte firmanın yardımı ile alacağınız eğitimler hiç bir zaman gerçekleşmez. En iyi ihitimalle bir iki kitap almanız için bir ödenek ayrılır. Yönetim ekibinin düşüncesine göre yazılım uzmanı problem çözmeyi bilen akıllı bir kişidir ve bu yüzden de eğitime ihtiyacı yoktur. Öte yandan kurs masrafları karşılanan yazılım uzmanının her zaman firmayı terkedip gitme ihtimali olduğu için firmanın yatırım yapması pek düşünülemez (olsa iyi olurdu tabii ama gerçek hayat bu). Bu durumlar göz önüne alındığında kendi kendinize öğrenebiliyor olmanız gerekir. Eğer bu disiplin sizde yoksa yazılım uzmanı olmayı aklınızdan bile geçirmeyin.


2: Normal çalışma saatlerini seviyorsunuz


Yazılım projelerinin geç bitme olayını herkes bilir. Zamanında biten projeler bile projenin hayatı boyunca çoğu kereler geç kalma durumuna düşmüştür. Eğer 9’dan 5’e bir işte çalışmayı seviyor ve yazılım projelerinin uzun çalışma saatlerine ve gecelemelerine dayanamayacağınızı düşünüyorsanız yazılım uzmanı olmayı aklınızdan çıkarın. Patronunuz, ürünün zamanında müşteriye ulaştırılmasını, sizin oğlunuzun spor müsabakasından yada televizyonda seyretmek istediğiniz programdan daha önemli tutacaktır.


3: Küçük maaş artışlarını kıdem yükselmesine tercih ediyorsunuz


Teknolojik değişmeleri uygulamayan bir firmada çalışmıyorsanız, şimdi bildiğiniz şeyler seneye ya geçersiz yada az ödeyen konuma gelecektir. Bugün gözde olan teknolojiler seneye isimleri bile hatırlanmayan garip teknolojiler olabilir. İşin sırrı hızlı biçimde değişmektir. Yeni teknolojileri hızlı (herkesden önce) öğrenip konu hakkında otorite olmaya bakın. Hiç yeni bir teknoloji öğrenmeden aynı koltukta oturup, maaşınıza gelecek zammın hayat standardınıza yeteceğini düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Ya deneyimlerinizi ilerletip aynı firmada kıdem yükseltmeli yada başka bir firmaya geçerek aldığınız maaşı yükseltmelisiniz.


4: Ekip çalışmasında insan ilişkileriniz pek iyi değil


Yazılım uzmanları her ne kadar  a-sosyal insanlar olarak bilinsede bir araya geldiklerinde hararetli konuşmalar yaparlar ve kendileri gibi olan insanlarla hemen kaynaşıp sosyalleşirler. Hangi dükkanda indirim var veya dün akşamki diziden bahsetmedikleri için dışarıdan kulak misafiri olanlara Fransızca gibi gelir ama aslında çok sosyal insanlardır. Ekip içinde çalışamıyor ve iletişimin düşük olduğunu düşünüyorsanız yada ekip arkadaşları ile bağlantı kuramıyorsanız; problem genellikle sizdedir. Aynı deneyimleri yaşamamış kişilerin bağlantı kurmaları beklenemez.


5: Kolayca sinirleniyorsunuz


Yazılım dünyası pek çok engellerle doludur. Belgeler genelde tam değildir, sizden önceki yazılımcı okunmaz bir kod yazmıştır, proje müdürünün anlaşılmaz kuralları vardır, herkesin uyması beklenen... liste daha da uzatılabilir. Sonuç olarak kimse sürekli bela okuyan ve ekrana küfür eden birisi ile aynı çatı altında olmak istemez. Eğer 8 saatlik bir uğraşın sonunda konuyu 10 dakikada çözebileceğinizi görüp deliriyorsanız bu kariyer sizin için değildir.


6: Ekip elemanlarının fikirlerine kapalı iseniz


Yazılım geliştirmede genelde problemlerin birden fazla çözümü vardır her yiğidin bir yoğurt yiyişi olduğu gibi. Eğer gelen kritikleri ve diğer çözümleri göz ardı ediyorsanız önemli bir noktayı gözden kaçırıyor olabilirsiniz. Sektörde yani olan ve deneyimleri sizden az olan birinin yapacağı bir tavsiye size pek çok şey kazandırabilir. Tabii bu tavsiyeye önem verip uygularsanız.


7: Detay adamı değilsiniz


Programlama olayı komplex bir olaydır ve dikkat ister. Eğer Conan The Barbarian filminden daha karmaşık bir filmi izlerken kayboluyorsanız yada bir yeni nesil ev kredisi formunu doldururken zorlanıyorsanız yazılım uzmanlığı büyük ihtimalle sizin için değildir. Bazen unutulan bir virgül, başarı ile başarısızlık arasındaki çizgiyi çizer. Eğer bu virgülü arayıp bulacak yapıya ve sinir esnekliğine sahip değilseniz kariyeriniz belli limitler içinde yer alır.


8: Yaptığınız işten onur duymuyorsunuz


Kitaba göre yazılım üretmek ve orta derece ile geçecek bir iş çıkartmak mümkündür. Problem, kitapların sürekli güncelleniyor olmasıdır. Yazılım geliştirmek bir fabrika işi değildir. Fabrikada işler belirli bir prosedüre göre gider ve beyin seviyeniz ne olursa olsun prosedürü uyguladıktan sonra iş ortaya çıkar. Yazılım geliştirme daha çok bilimsel bir iştir ve bağımsız düşünce gerektirir ki bu da yaptığınız işten gurur duymanızı sağlar. Bir işi yanlış yoldan yapıp üretime geçildiğinde ancak yeteri kadar çalışmasını sağlayabilirsiniz fakat göz ardı ettiğiniz o hata problem açmıyor gibi görünsede ileride problem açacaktır. Yazılımcı olarak yaptığınız işin gurur duyulacak bir iş olduğunu düşünmüyorsanız ürettiğiniz ürünün kalitesi düşük olacaktır ve kariyerinizin sürekliliği ile doğru orantılı olacaktır. Siz ayrıldıktan sonra arkanızdan konuşulmasını istemiyorsanız (gerçi ağzınla kuş tutsan arkandan konuşacaklardır) haysiyet ve onurunuzu korumak için yaptığınız işin tam olmasına dikkat edin. En azından sizin içiniz rahat olur.


9: Önce ateş edip sonra soru soran tiplerden misiniz?


Yazılım uzmanı bir parça kod yazmadan önce bir planlama aşaması geçirir ve kod yazmaktan daha fazla zaman planlamaya ayrılır. Eğer kod yazma aracınızı açıp Allah ne verdiyse kod yazmaya başlıyorsanız %100 ihtimalle iki ay sonra yazdığınız kod tamamı ile değişecektir. Konu hakkında düşünen, planlayan yazılım uzmanı ise daha az hata ile daha kısa sürede kod yazacaktır. Çoğu programcıların neden 10 parmak yazamadığının nedeni de budur; işin zor kısmı ne yazacağını bilmektir. Eğer düşünen bir insan değilseniz yazılım uzmanlığı sizin için bir kariyer değildir.


10: “Geek” tipini sevmiyorsunuz


Haklı kimi nedenlerden dolayı, mühendis veya teknik kişilerin yakınında olmaktan hoşlanmıyor olabilirsiniz. Eğer Dilbert gibi bir kişilikten çekiniyorsanız yazılım uzmanlığını düşünmeyin bile. Tabii ki her yazılım uzmanı böyle değil ama sektörün büyük bir çoğunluğunu oluşturuyor ve aralarında haliniz yaman olur.


Çalışma hayatım boyunca çok rastladığım bir insan tipi “bir iş fazla para ödüyor” diye o işe girenler. Daha önce ahçı olan ve iki yazılım kursundan sonra yazılım uzmanı kesilen ve sektörde para kazanan pek çok kişi tanıyorum. Yaptıkları işlerin kalitesi ise yerlerde sürünüyor. Bir kaçının proje ortasında işine son verildiğine de şahit oldum. Tamam yazılım sektörü çok ballı bir sektör ama üzüldüğüm bir konu varsa o da bu kişilerin ürettiği ürünlerin bizim tarafımızdan ileride tamir edilecek olması. İlla yazılım uzmanı olmaya da gerek yok bence. Yazılım sektörünün daha bir çok dalı var ki bu dallarda hakikaten adama ihtiyaç var. Örneğin, yazılım tasarımcısı, iş analisti, sistem destek uzmanı, veri tabanı uzmanlığı, donanım uzmanlığı, test uzmanı vs. liste daha da uzatılabilir. Bu dallarda ki açıklar genelde yazılım uzmanı tarafından kapatılmaya çalışılıyor yada firmalar yazılım uzmanlarından bunu bekliyorlar. Yanlış bir uygulama ve tasarımın ve analizin kalitesini düşürüyor.


Siz ne düşünüyorsunuz? Bu liste daha da uzatılabilir mi? Yazılım uzmanı olmanın başka gereklilikleri var mı? Yorumlarınızı bekliyorum.

26 Kasım 2010 Cuma

LEYLA'DAN MEVLA'YA 
kimi çöllere düşme havasında 
mecnun olmuştur gezer leylasını 
kimi gerçeğe varma çabasında 
leyladan geçer bulur mevlasını 

leylayı bulmada değil marifet 
leyladan mevlaya varmadır asıl 
hamlıktır mecnun olup çöle düşmek 
ham idim piştim de yandım dır fasıl 

pişip, yanan kişi mevlayı bulur 
bu aşkla o aşık özünü bulur 
mevlana mecnunun yanmış halidir 
bu aşkla ölüm bile düğün olur.

23 Kasım 2010 Salı

Gördüm diyebilseydim eğer gördüğümü,
Kimse inanmazdı hayal derlerdi.
Bilseydiler eğer sende neler gördüğümü,
Yıllarca hayal görmeyi dilerlerdi.

21 Kasım 2010 Pazar

70 bin Türk müziği eserinin notası internette...

site burası, tıklayınız:

http://www.sanatmuziginotalari.com/


'Türk Müzik Kültürünün Hafızası' projesi ile müziğimizin nota arşivi internet ortamına aktarıldı. Bu sayede isteyen herkes, 70 binden fazla eserin bilinen bütün versiyonları ile bulunduğu 250 bin sayfalık arşive istediği zaman ulaşabilecek. 

Türk müziğinin yüzlerce yıllık birikiminin notaya geçirilmiş devasa arşivi, ilk kez toplu bir şekilde internet ortamında serbest kullanıma açılıyor. İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı Klasik Türk Müziği Yönetmenliği tarafından hayata geçirilen 'Türk Müzik Kültürünün Hafızası' projesi sayesinde müziğimizin yüz binlerce sayfalık nota arşivine artık bir 'tık' ile ulaşılabilecek. Bu projenin gerçekleşmesindeki en büyük rol TRT İstanbul Radyosu sanatçısı Aytaç Ergen'e ait. İyi bir arşivcilik örneği olan çalışmasına 1978 yılında, Üsküdar Musiki Cemiyeti Kütüphanesi'nde başlayan Ergen'in hayali, arşivin internet ortamına taşınmasıyla tamamlandı. 

Geçmiş ile gelecek arasında notalardan bir köprü kurmayı amaçlayan çalışma, dün gerçekleştirilen toplantıyla tanıtıldı. Sepetçiler Kasrı'ndaki basın toplantısında konuşan İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı Genel Sekreteri Yılmaz Kurt, 2010'un bütün projelerine kıymet verdiklerini, ancak bu çalışmanın sürdürülebilir olması açısından kendilerini çok heyecanlandırdığını söyledi. Popüler müziğin son yıllarda öne çıkmasıyla klasik Türk müziğinin öksüz kaldığını belirten Kurt, "Türk müziği hafızasının bir arada olmadığını öğrendiğimde çok üzüldüm. Şimdi bu canlı projemiz, dünyanın dört bir yanındaki müzikseverlere ulaşabilecek." dedi. 70 binin üzerinde dinî-tasavvufî ve klasik müzik ile mehter ve halk müziği eserini bilinen bütün versiyonlarıyla arşivleyen Aytaç Ergen, ortaya çıkan sonucun hayallerini de aştığını söylüyor: "Eserleri kendi imkânlarımla derlemeye başladığımda, ilgilenenlere faydalı olabilsin gibi küçük hayallerim vardı. Böyle bir projeye dönüşebileceğini düşünmemiştim." 

Arşivin oluşmasında, Türk müziğinin bilinen en önemli kaynakları elden geçirilmiş, TRT Arşivi, İstanbul Devlet Klasik Türk Müziği Korosu Arşivi, Üsküdar Musiki Cemiyeti Arşivi gibi kurumsal arşivlerin yanı sıra en geniş özel arşivlere de ulaşılmış ve eserlerin notaları internet ortamına aktarılmış. Sitenin şu an için eksikleri var, fakat yetkililer önerilere açıklar. Önümüzdeki günlerde site üzerinde daha çok çalışılacak. Merak edenler, arşive, 

http://www.devletkorosu.com

http://www.turkmusikisivakfi.org

internet adresinden ücretsiz olarak ulaşabiliyor. 

haber kaynağı (zaman gazetesi)

http://zaman.com.tr/haber.do?haberno=1033955&keyfield=6E6F7461

17 Kasım 2010 Çarşamba

neyzen tevfike bir yazar yazacağı romanı anlatıyormuş.neyzen tevfik de konuyu beğenmemiş.neyzen bu konuyu beğenmedim deyince,yazar 'siz hiç roman yazmadınız ki,nasıl fikir yürütüyorsunuz' demiş.neyzen tevfikin cevabı ise 'yumurtanın da tazesini bayatını anlarım,ama hiç yumurtlamadım!' olmuş.
---
fahrettin kerim gökay içkinin zararlarıyla ilgili bir konferans vermektedir:
-eşşek bile bir kovaya su bir kovaya rakı koysanız suyu içer, neden?
neyzen atlar hemen:
-eşşekliğinden hekim bey, eşşekliğinden.

onu da sen bul(fıkra)

Soğuk bir kış günü padişah, tebdil-i kıyafet gezmeye karar vermiş. Yanına baş vezirini alıp, yola çıkmış. Bir dere kenarında çalışan yaşlı bir adam görmüşler. Adam elindeki derileri suya sokup, döverek tabaklıyormuş.

Padişah, ihtiyari selamlamış: ' selamunaleyküm ey pir-i fani...'
Adam: Aleykumselam ey serdar-ı cihan...'
Padişah sormuş: Altılarda ne yaptın? '
Adam: Altıya altı katmayınca, otuz ikiye yetmiyor...
Padişah gene sormuş: Geceleri kalkmadın mı? '
Adam: Kalktık... Lakin, ellere yaradı...
Padişah gülmüş: Bir kaz göndersem yolar mısın? '
Adam: Hem de ciyaklatmadan...'

Padişahla baş vezir adamın yanından ayrılıp yola koyulmuşlar. Padişah baş vezire dönmüş:
- ne konuştuğumuzu anladın mı? '
- hayır padişahım...'
Padişah sinirlenmiş: ' Bu akşama kadar ne konuştuğumuzu anlamazsan kelleni alırım.'

Korkuya kapılan Baş vezir, padişahı saraya bıraktıktan sonra telaşla dere kenarına dönmüş.. Bakmış adam hala orada çalışıyor.. Ne konuştunuz siz padişahla? '

Adam, baş veziri söyle bir süzmüş...' Kusura bakma...Bedava söyleyemem..ver bir yüz altın söyleyeyim.'
Baş vezir, yüz altın vermiş. ' sen padişahı, serdar-ı cihan, diye selamladın. Nereden anladın onun padişah olduğunu? '
' ben dericiyim... onun sırtındaki kürkü padişahtan başkası giyemezdi..'
Vezir kafasını kaşımış:
' peki, altılara altı katmayınca, otuz ikiye yetmiyor ne demek...'
Adam, bu soruya cevap vermek için de bir yüz altın daha almış.
”padişah, altı aylık yaz döneminde çalışmadın mi ki, kış günü çalışıyorsun, diye sordu...ben de, yalnızca altı ay yaz değil, altı ay da kış çalışmazsak, yemek bulamıyoruz dedim.'
Vezir bir soru daha sormuş: ' geceleri kalkmadın mı ne demek? '
Adam bir yüz altın daha almış.
' çocukların yok mu diye sordu..var, ama hepsi kız..evlendiler, başkasına yaradılar, dedim...'
Vezir gene kafasını sallamış... ' bir de kaz gönderirsem dedi, o ne demek...'
Adam gülmüş..
-onu da sen bul.....
İngiliz büyükelçisi,eski Osmanlı evlerinin
dış duvarlarına asılan ''Ya Hafız(muhafaza eden Allah)levhalarını
görünce dayanamamış ve Keçecizade Fuad Paşa'ya bunların ne olduğunu sormuş.
   Fuad paşa,ingiliz'in anlayacağı dille cevap vermş:
'' O gördükleriniz Osmanlı sigorta şirketinin levhalarıdır.''
Usta bir ressam, genc ogrencisinin egitimini tamamlamasi icin bir
oneride bulunmus. Buna gore, yaptigi son resmi kentin en kalabalik
meydanina goturup, birkac gun herkesin gorecegi sekilde sergilemesi
gerekiyormus.

Genc adam tam kapidan cikmak uzereyken, ustasi yanina birkac kirmizi
kalem almasi gerektigini soylemis. Ve eklemis; 'Tabloyu biraktigin
yere bir de not yazmalisin. Lutfen begenmediginiz yerleri bu kalemle
isaretleyiniz.'

Cirak, ustasinin dedigini yapip, dogru en kalabalik meydana kosmus
yaptigi resimle.

Kalemleri tablonun yanina birakip, notu da en gorunulur yere
ilistirmis.

Aradan birkac gun gecmis, ustasi bu kez, gidip resme bakmasini istemis
genc ogrencisinden.

Merakla kosmus meydana ki; ne gorsun?

Yaptigi guzelim resmin, kirmizi kalemle isaretlenmis carpilardan
neredeyse gorunmuyor.

Boynu bukuk, husran icinde donmus ustasinin yanina.

Ustasi uzulmemesini, resme devam etmesini onermis.

Biraz daha hirsli, biraz daha cesur davranmis bu kez. Resmi
tamamladiginda, yine ayni meydana gitmek uzere hazirlanirken, ustasi
bu kez, kirmizi kalemleri birakip, yerine bir palet dolusu cesitli
renklerde boya ve birkac firca almasini salik vermis. Tabii yine ayni
notla; 'Begenmediginiz yerleri lutfen duzeltir misiniz?'

Bir hafta sonra, genc adam sabirsizlikla meydana kosmus. Bir de bakmis
ki; resminde tek bir firca darbesi, fazladan bir renk sekil yok.

Mutluluktan uca, uca ustasina kosmus, 'Nihayet' demis, 'Resmimi
begendiler. Kimse elini surmemis boyalara. Kimse duzeltme yapmamis.'

Ustasi durumu soyle ozetlemis genc adama; 'Ilkinde insanlara firsat
verildiginde ne kadar acimasiz bir elestiri saganagi ile
karsilasabilecegini gordun. Hayatinda resim yapmamis insanlar dahi,
gelip senin resmini karaladi. Ikincisinde onlardan yapici olmalarini
istedin. Yapici olmak egitim gerektirir. Hic kimse bilmedigi bir
konuyu duzeltmeye cesaret edemez.'

Dolayisiyla;

1)Emeginin karsiligini ne yaptigini bilmeyen insanlardan alamazsin,

2)Degerini bilmeyenlere sakin emegini sunma,

3)Asla bilmeyenle tartisma
_________________

Hayatımın En Değerli Varlığına

Hayatımın En Değerli Varlığına

Bir kez daha anladım yokluğunu,
Eve karnım aç geldiğimde,
Soğuk tek nefesli, dört duvardan ibaret,
Sensiz eve.
Artık her kapıyı açtığımda seni uyurken öpemeyeceğim,
Dönüp hoş geldin demeni,
Karnın aç mı oğlum demeni duyamayacağım.
Ablamın senin için açtığı ara pencereden aldım bugünde yemeği,
Oturup sobanın yanında yemeğe çalıştım,
Durdum önce ağlayacak gibi oldum,
Yetimler gibi, öksüzler gibiydim, Öyleydim oysa
Görseydin halimi kahrolurdun Anne.

Hep derdin ki yeter oğlum ben yaşlandım,
Artık al şöyle fidan gibi bir kız o dönsün etrafında,
Yoruldum mürivetini göreyim ölmeden..
Olmadı Anne, ne yazık ki olmadı..

Hep yanlış insanlar çıktı karşıma,
Bir dileğini bile yerine getiremedim, özür dilerim Anne.

14 evlat doğurdun,
38 yaşında dul kaldın, bir kez olsun düşünmedin evlenmeyi,
Zaten vaktin mi vardı ki uğraşmaktan bizle.
Bir arada tutmaktı tek dileğin evlatlarını
Ne zaman bir kavga çıksa evde bayılırdın,
Ağlardın, fenalaşırdın bir şey olacak diye birimize,
Seni az üzmedik, özür dileriz Anne.

Şimdi hatırlıyorum,
Toprağa koyarken bembeyaz,
Melek gibi bedenini,
Genç kızlık saçlarını, kıpkızıl
Bembeyaz ayaklarının bağını açıp,
Yanı başına sermek tarumar saçlarını,
Ne de çok istemiştim o an,
Üstümüze toprağı örtseler diye,

Yemeklerde hep aç kalkardın,
Bir yavan ekmeği ağzına götürüp,
Dalardın düşüncelere.
Kızardım sana,
Ben tokum derdin, ne de güzel yalan söylerdin,
Maksadın aç kalmak değil doyurmaktı evlatlarını, hep bilirdim.
Kim bilir aklından neler geçerdi söylemezdin anne.

Arada bir ablamlar la dertleşiriz,
Sorarız birbirimize,
Ne hissediyorsun yokluğunda diye,
Herkes dertli, herkes kırılgan
Dokunsak ağlayacağız birbirimize.

Bir kez daha anladım,
Sensizlik yoklukmuş Anne,
Yokluklar içinde bıraktın bizi,
Sırf bunun için sana kızgınım Anne,
Geceler uyanırdım bazen, hep namazda görürdüm seni,
Oturmuş uyuya kalmış,
Elinde tespih iki büklüm boynun.
Kıyamazdım sana üzülürdüm anne.

Şimdi durup durup kendimi dinliyorum,
Bazen bir film izlerken,
Bazen olmadık bir anda aklıma düşüyorsun,
İnsanlardan kaçıyorum, gözlerimi görmesinler diye.
Bana kızışların geliyor hep aklıma,
Sabahları beni uyandırmak için ettiğin diller,
Hakkımı helal etmem seni derdin, kalkmazsan,
Acaba gerçek miydi söylediğin,
Hakkını helal etmedin mi?
Etmedin mi Anne,

ALINTI:http://forum.izlenim.com/edebiyat/il...n=5&kon=71&ac=
----------------------------
Devam edecek. Yaşadığım Sürece.
10.12.2005
Saat: yokluğunun akşam vakti

Ertuğrul Bayam

Erzurumdan bir şiir

Seni ele sevirem ki...
Diyacahsan ki niye ?
Ne bilim işde ele !
Seni görende bir hoş olir,
ölir, ölir, ölirem...
Ahşam olir, davar, nahır, mal gelir,
Komlar, ahırlar dolir.
Sayiram, sayiram biri esgik.
Bi daha sayiram,
Bir de bahiram ki tamam.
Ama üzülirem;
Diyacahsan ki niye?
Bennam işde ele!
Yassi olir,sekide eymek yiyeceğam.
Civil lavaşi dürüm edir, tam kıtliram,
Sen ahlıma gelirsen, boğazimda dügümlenir, yiyemirem.
Gene diyirsen ki niye?
İşde ele...
Anam örtileri serir...
Gendi gendimi yiyirem.
O da gidir, külli biçare galiram.
Gözlerim süzülir, uyuyacağım uyiyamiram.
Gafam garişir, yüregim sıhişir, yatamiram.
Gene diyirsen niye..?
İşde ele...
Guşluğa doğri daliram,
Hayal, hülya görirem, sanki yanımdasan.
Sevinir, sevinir bir hoş oliram,
Bir de ayıliram ki, yastığa sarılmışam.
Diyacaksan ki niye?
Amaaan, işde ele!
Sabah olir, horozlar ötir, gün doğir...
Gahiram tavuhlara, culuhlara yem verirem...
Culuhlari dutir dutir öpirem.
Onlari bile sene benzedirem.
Saggın deme niye?
Ne bilim işde ele!
Gün gibi gelir, ay gibi gidirsen.
Beni yiye yiye bitirirsen.
Hep ömrümden götirirsen.
Seni sevdigimi de coh ey bilirsen.
Diyirsen ki niye?
Bilirsen işde ele!
Babam beni gapiya goymir diyirsen.
Ey helt yiyirsen.
Gomşulara, emin, bibin, ezen gile gidirsen...
Medem ele çıh cama, tırhıca gel!
Yüzün görim, bu da bene yeter.
Saggın deme niye?
İşde ele

15 Kasım 2010 Pazartesi

Sanatın amatör olanı makbuldür

       Sanat güzeldir, insanın ruhunu doyurur. Sanatçı sanatını özgürce yaptığı sürece ulaşılmaz yerlere yükselebilir. Ya özgür olamazsa? Bir sanatçının sanatını özgürce yapamaması o sanatçıyı öldürmeye benzer. Özgürlük dediysek mapushane gelmesin akıllara... Bazen herkesten özgür yaşayan insanlar aslında özgür değildir. Sanatçının özgürlüğü, sanatını birşeylerden  kaygısı olmadan yapabilmesidir. Müzisyen yeni bir albüm yaparken "eğer böyle yaparsam bu şarkı tutar mı?" diye düşünüyorsa veya "bu şarkım çok güzel ama piyasada tutulmaz" gibi düşünceleri varsa o müzisyen özgür değildir. Çünkü sanatını sanatsal değerler için değil piyasa gibi bir mapushaneye göre yapıyor. Hayatını idame ettirebilmesi, müzikten gelecek kazanca bağlıysa buna mecburdur. Yaptığı eserleri satamazsa aç kalır. Bu yüzden piyasada sanatsal yönden zayıf, bir takıp kaygılara yenik düşmüş şeyler vardır, bunlara "eser" denmez, eser dediğimiz şey sanattır, sanat için yapılır; kaygısızca, özgürce yapılır.                                  

       Amatör sanatçılar "eserlerim piyasada tutar mı?" diye düşünmez çünkü rızkını başka yerlerden kazanır, veya sanatında çok iyi olduğu halde sanatını para ile satmaz, yani kendini satmaz! Sanat eseri, sanatçının bir parçasıdır; eğer sanatçı onu bir takıp kaygılara göre yapıyorsa o arkadaş kendini satmıştır yani sanatçı değildir, yaptığı şeyler de eser değildir.

      Profesyöneller yani sanattan ekmeğini kazananlar, ilk başlarda hem sanatını yaptığından(!) hem de para kazandığından dolayı mutludur. Zamanla anlar ki hep aynı şeyleri yapıyor, yani birileri beğensin diye aslında kendi içinden gelmediği ve sanattan taviz verdiği şeyler yapıyor. Zamanla yaptığı şeylere kendisi bile eser diyemez. Eğer gerçekten sanatçı ruhu taşıyor ve bu işi yapmak zorunda ise zamanla bunalımlara girebilir, sanatından nefret edebilir. Çünkü yaptığı şeyleri ne kendi için ne de sanat için yapıyor... birilerinin gönlünü hoş tutmak için kendini feda ediyor... Ne acı, Allah bu zordan kalan sanatçılara sabır versin...

      Eskiden böyle miydi? Sanatçılar para için eser yapar mıydı? Eski müzisyenler para için sahne alır mıydı? Eğer bu işi para için veya beğenilme kaygısı için yapsaydılar, Itri, Dede Efendi, Münir Nurettin Özkul gibi müzisyenler, Mehmet Akif Ersoy gibi edebiyatçılar çıkar mıydı?

10 Kasım 2010 Çarşamba

Muhammed Mimi Efendi’nin hikayesi 

Allah dostları..
Bir başka ifadeyle Mevla Teala’nın sevgili kulları..
Kimine Türkmenistan’da rastlarsınız.. Kimine Makedonya’da..
Kimine Açe’de.. Kimine Kazan’da..
Kimine Irak’ta Suriye’de Ürdün’de..
Kimine Bursa’da Eskişehir’de Kayseri’de..
Kimine Bitlis’te Siirt’te.. Kimine Diyarbakır’da Mardin’de..
Ya da Hatay’da Kastamonu’da Bolu’da Konya’da..
Muazzez Peygamberimizin(sav) övdüğü şehir olan aziz İstanbul’da..
Kısacası; Anadolu’nun pek çok bölgesinde.. Dünyanın pek çok köşesinde..
Evet onlar Halik-i Zülcelal tarafından yeryüzünün pek çok bölgesine serpiştirilmiş mücevherlerdir..
Değerli okuyucularım; bu ifadelerden yola çıkarak heyecanla okuyacağınızı umduğum bir kıssayı sizlerle paylaşmak istiyorum..
Sizlere anlatacağım ibretli olay Osmanlı Devleti’nin adaletli padişahlarından Sultan 3. Murad Han’ın devrinde geçmektedir..
Padişah o gün oldukça telaşlıdır.. Sebebini çözemediği bir durumdan dolayı da gergindir..
Veziriazam Siyavuş Paşa dayanamayıp; “Hünkarım canınızı sıkan bir şey mi var” diye sorar..
“Akşam garip bir rüya gördüm hayırdır inşallah!..” der Sultan Murad!.
Ve ekler; “Hayır mı şer mi öğreneceğiz hazırlan dışarı çıkıyoruz!..”
Padişah ve Veziriazam tebdil-i kıyafet eyleyerek çıkarlar yola..
İkisi de hoca kılığındadırlar..
Seri adımlarla Beyazıt’a çıkarlar.. Oradan Vefa Zeyrek derken aşağılara doğru inerler.. Unkapanı civarına geldiklerinde yerde yatan bir ceset görürler ve oradaki ahaliye cesedin kime ait olduğunu sorarlar..
Kalabalıktan bir kişi;
“Aman hocam sakın bulaşma bu cesede!.. Kırk yıllık komşumuzdur ama ayyaşın biridir” der ve tafsilata devam eder;
“Aslında iyi sanatkârdır.. Azaplar Çarşısı’nda nalıncıdır.. Fakat kazandıklarını içkiyefuhşiyata harcar.. Şişelerle evine şarap taşır ve nerede bozuk ahlaklı kadın varsa takar peşine götürür.. Onu kimse camide de görmemiştir.. Sonunda öldü mahalleli de kurtuldu”..
Daha sonra tüm mahalleli gider.. Koca Padişahla Veziriazam cesedin başında kalırlar!..
Kısa bir şaşkınlıktan sonra; Sultan Murad Veziri Siyavuş Paşa’ya dönerek; “Herkes gitti ama biz gidemeyiz.. Şöyle veya böyle bu insan bizim tebamız!.. Defnini tamamlamak gerekir ve bunu biz yapmalıyız” der!..
Siyavuş Paşa; kem-küm etmek istese de Padişah kararlıdır;
“Önce naaşı kaldıracağız yıkanmasını paklanmasını telkinini kısacası her şeyini biz yapacağız!.. Hem rüyadaki hikmeti çözemedik daha!..”
“Emredersiniz Sultanım” der Veziriazam!..
Sultan Murad’la Siyavuş Paşa yüklenirler cesedi gelirler Fatih Camii’ne!.
Vezir kefen ve tabut bulur.. Padişah ise kazanı kaynatır.. Cesedi bir güzel yıkarlar.. Naaş yıkandıkça güzelleşir.. Sanki mevtanın alnında bir nur belirir.. Padişahın da vezirin de kanı ısınmıştır bu adama!..
Meçhul nalıncıyı kefenleyip ardından da tabuta yerleştirip musalla taşına yatırırlar.. Ama namaz vaktine daha bir hayli vardır..
Veziriazam Siyavuş Paşa; “Sultanım sorup soruşturmadan cenazeyi buraya getirdik.. Belki hanımı ve çocukları vardır keşke biraz araştırsaydık” der!..
“Haklısın” diye cevap verir padişah!. Ardından ekler: “Sen burada bekle ben şöyle bir dolanayım!..”
Sultan Murad Han bu garip maceranın başladığı noktaya gider yeniden araştırıp nalıncının evini bulur.. Kapıyı yaşlı bir kadın açar.. Hoca kılığındaki cihan padişahından hadiseyi metanetle dinler.. Enteresandır yaşlı kadın şaşırmamıştır ve sanki bu vefatı bekler gibidir..
Ve ardından söz sırası kadındadır:
“Hakkını helal et evladım.. Belli ki çok yorulmuşsun.. Bizim efendi bir âlemdi vesselam!.. Akşamlara kadar nalın yapardı... Ama birinin elinde şarap şişesi görmesin; hemen satın alırdı.. Sonra da getirip helaya dökerdi..
‘Niye böyle yapıyorsun’ diye sorduğumda;
‘Ümmeti Muhammed içip günaha girmesin diye’ derdi..
Sonra malum kadınların ücretlerini öder üstelik onları eve getirirdi..
‘Ben şimdi sizin zamanınızı satın aldım.. Öyleyse şimdi de sizin dinlemeniz gerek’ derdi kadınlara!.. Sonra da çeker giderdi.. Ben kadınlara menkıbeler anlatırdım.. Mızraklı İlmihal Hücceti İslam okurdum... Tabii ahali bunları bilmezdi ve efendime olmadık iftiralar atarlardı.. Ama milletin ne düşündüğü onun umurunda bile değildi..
Sonra o hep uzak mescitlere giderdi.. ‘Öyle bir imamın arkasında namaza durmalıyım ki tekbir alırken Kabe’yi görmeliyim’ derdi..
Bir gün; ‘Bak efendi sen böyle şeyler yapıyorsun ama komşular seni kötü belleyecek ve korkarım cenazen ortada kalacak’ dedim; ‘Haklısın hanım kimseye zahmet vermemeliyim’ dedi ve mezarını bahçeye kendi kazdı..
Ama ben yine üsteledim;
‘İş mezarla bitiyor mu?.. Seni kim yıkar?.. Namazını kim kıldırır?..’ ”
O ana kadar ihtiyar kadını soluksuz dinleyen Osmanlı Devleti’nin kudretli Padişahı 3. Murad heyecanla sordu;
“Peki ne dedi o zaman?..”
Önce uzun uzun güldü.. Sonra da dedi ki;
“Allah büyüktür be hatun!.. Sıkma canını!.. Tasalanma!.. Padişahın işi ne ki?.. Gelir o yıkar!.. Defnimi de o yapar!..”
Evet kıymetli dostlarım hikaye böyle..
Peki kimdir bu kendisini yıkayacak ve defnedecek olanı dahi keşfeden keramet ehli insan?..
İstanbul’un eski muhitlerinden Cibali’de medfun bulunan ve “Nalıncı Baba” olarak da anılan bir evliyadır..
Künyesi; Bergamalı Muhammed Mimi Efendi’dir..
1592 yılında vefat etti.. Türbesi Unkapanı’nda.. Şimdilerde Kadir Has Üniversitesi olan eski Cibali Tütün Fabrikası’nın arkasında Haraçzade Camii karşısındadır..
Cennetmekan Padişah Sultan Murad menkıbede belirtildiği gibi defin işlerini bizzat yaparak o mübarek zatı evinin bahçesine defnetmiştir..
Kabrinin üzerine de bir kubbe ve önüne bir çeşme koydurmuştur..
Muhammed Mimi Efendi İstanbul’da medfun bulunan sayıları bilinmez nice evliyadan sadece biridir..
Muhammed Mimi Dede’nin ve tüm Allah dostlarının ruhlarına Fatiha..
sami uzey