Allah dostları..
Bir başka ifadeyle Mevla Teala’nın sevgili kulları..
Kimine Türkmenistan’da rastlarsınız.. Kimine Makedonya’da..
Kimine Açe’de.. Kimine Kazan’da..
Kimine Irak’ta
Suriye’de
Ürdün’de..Kimine Bursa’da
Eskişehir’de
Kayseri’de..Kimine Bitlis’te
Siirt’te.. Kimine Diyarbakır’da
Mardin’de..Ya da Hatay’da
Kastamonu’da
Bolu’da
Konya’da..Muazzez Peygamberimizin(sav) övdüğü şehir olan aziz İstanbul’da..
Kısacası; Anadolu’nun pek çok bölgesinde.. Dünyanın pek çok köşesinde..
Evet
onlar Halik-i Zülcelal tarafından yeryüzünün pek çok bölgesine serpiştirilmiş mücevherlerdir..Değerli okuyucularım; bu ifadelerden yola çıkarak heyecanla okuyacağınızı umduğum bir kıssayı sizlerle paylaşmak istiyorum..
Sizlere anlatacağım ibretli olay Osmanlı Devleti’nin adaletli padişahlarından Sultan 3. Murad Han’ın devrinde geçmektedir..
Padişah o gün oldukça telaşlıdır.. Sebebini çözemediği bir durumdan dolayı da gergindir..
Veziriazam Siyavuş Paşa dayanamayıp; “Hünkarım
canınızı sıkan bir şey mi var” diye sorar..“Akşam garip bir rüya gördüm
hayırdır inşallah!..” der Sultan Murad!.Ve ekler; “Hayır mı
şer mi öğreneceğiz
hazırlan
dışarı çıkıyoruz!..”Padişah ve Veziriazam
tebdil-i kıyafet eyleyerek çıkarlar yola..İkisi de hoca kılığındadırlar..
Seri adımlarla Beyazıt’a çıkarlar.. Oradan Vefa
Zeyrek derken aşağılara doğru inerler.. Unkapanı civarına geldiklerinde
yerde yatan bir ceset görürler ve oradaki ahaliye cesedin kime ait olduğunu sorarlar..Kalabalıktan bir kişi;
“Aman hocam
sakın bulaşma bu cesede!.. Kırk yıllık komşumuzdur ama ayyaşın biridir” der ve tafsilata devam eder;“Aslında iyi sanatkârdır.. Azaplar Çarşısı’nda nalıncıdır.. Fakat kazandıklarını içkiye
fuhşiyata harcar.. Şişelerle evine şarap taşır ve nerede bozuk ahlaklı kadın varsa takar peşine
götürür.. Onu kimse camide de görmemiştir.. Sonunda öldü
mahalleli de kurtuldu”..Daha sonra tüm mahalleli gider.. Koca Padişahla Veziriazam
cesedin başında kalırlar!..Kısa bir şaşkınlıktan sonra; Sultan Murad
Veziri Siyavuş Paşa’ya dönerek; “Herkes gitti ama biz gidemeyiz.. Şöyle veya böyle bu insan bizim tebamız!.. Defnini tamamlamak gerekir ve bunu biz yapmalıyız” der!..Siyavuş Paşa; kem-küm etmek istese de
Padişah kararlıdır;“Önce naaşı kaldıracağız
yıkanmasını
paklanmasını
telkinini
kısacası her şeyini biz yapacağız!.. Hem rüyadaki hikmeti çözemedik daha!..”“Emredersiniz Sultanım” der Veziriazam!..
Sultan Murad’la Siyavuş Paşa
yüklenirler cesedi
gelirler Fatih Camii’ne!.Vezir
kefen ve tabut bulur.. Padişah ise kazanı kaynatır.. Cesedi bir güzel yıkarlar.. Naaş yıkandıkça güzelleşir.. Sanki mevtanın alnında bir nur belirir.. Padişahın da
vezirin de kanı ısınmıştır bu adama!..Meçhul nalıncıyı kefenleyip
ardından da tabuta yerleştirip
musalla taşına yatırırlar.. Ama namaz vaktine daha bir hayli vardır..Veziriazam Siyavuş Paşa; “Sultanım
sorup soruşturmadan cenazeyi buraya getirdik.. Belki hanımı ve çocukları vardır
keşke biraz araştırsaydık” der!..“Haklısın” diye cevap verir padişah!. Ardından ekler: “Sen burada bekle
ben şöyle bir dolanayım!..”Sultan Murad Han
bu garip maceranın başladığı noktaya gider
yeniden araştırıp nalıncının evini bulur.. Kapıyı yaşlı bir kadın açar.. Hoca kılığındaki cihan padişahından hadiseyi metanetle dinler.. Enteresandır
yaşlı kadın şaşırmamıştır ve sanki bu vefatı bekler gibidir..Ve ardından söz sırası kadındadır:
“Hakkını helal et evladım.. Belli ki çok yorulmuşsun.. Bizim efendi bir âlemdi
vesselam!.. Akşamlara kadar nalın yapardı... Ama birinin elinde şarap şişesi görmesin; hemen satın alırdı.. Sonra da getirip helaya dökerdi..‘Niye böyle yapıyorsun’ diye sorduğumda;
‘Ümmeti Muhammed
içip günaha girmesin diye’ derdi..Sonra
malum kadınların ücretlerini öder
üstelik onları eve getirirdi..‘Ben şimdi sizin zamanınızı satın aldım.. Öyleyse şimdi de sizin dinlemeniz gerek’ derdi kadınlara!.. Sonra da çeker giderdi.. Ben kadınlara menkıbeler anlatırdım.. Mızraklı İlmihal
Hücceti İslam
okurdum... Tabii ahali bunları bilmezdi ve efendime olmadık iftiralar atarlardı.. Ama milletin ne düşündüğü onun umurunda bile değildi..Sonra
o hep uzak mescitlere giderdi.. ‘Öyle bir imamın arkasında namaza durmalıyım ki
tekbir alırken Kabe’yi görmeliyim’ derdi..Bir gün; ‘Bak efendi
sen böyle şeyler yapıyorsun ama komşular seni kötü belleyecek ve korkarım cenazen ortada kalacak’ dedim; ‘Haklısın hanım
kimseye zahmet vermemeliyim’ dedi ve mezarını bahçeye kendi kazdı..Ama ben yine üsteledim;
‘İş mezarla bitiyor mu?.. Seni kim yıkar?.. Namazını kim kıldırır?..’ ”
O ana kadar ihtiyar kadını soluksuz dinleyen Osmanlı Devleti’nin kudretli Padişahı 3. Murad heyecanla sordu;
“Peki ne dedi o zaman?..”
Önce uzun uzun güldü.. Sonra da dedi ki;
“Allah büyüktür be hatun!.. Sıkma canını!.. Tasalanma!.. Padişahın işi ne ki?.. Gelir o yıkar!.. Defnimi de o yapar!..”
Evet kıymetli dostlarım
hikaye böyle..Peki kimdir bu kendisini yıkayacak ve defnedecek olanı dahi keşfeden keramet ehli insan?..
İstanbul’un eski muhitlerinden Cibali’de medfun bulunan ve “Nalıncı Baba” olarak da anılan bir evliyadır..
Künyesi; Bergamalı Muhammed Mimi Efendi’dir..
1592 yılında vefat etti.. Türbesi Unkapanı’nda.. Şimdilerde Kadir Has Üniversitesi olan eski Cibali Tütün Fabrikası’nın arkasında
Haraçzade Camii karşısındadır..Cennetmekan Padişah Sultan Murad
menkıbede belirtildiği gibi defin işlerini bizzat yaparak o mübarek zatı evinin bahçesine defnetmiştir..Kabrinin üzerine de bir kubbe ve önüne bir çeşme koydurmuştur..
Muhammed Mimi Efendi
İstanbul’da medfun bulunan sayıları bilinmez nice evliyadan sadece biridir..Muhammed Mimi Dede’nin ve tüm Allah dostlarının ruhlarına Fatiha..
sami uzey
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder