26 Ekim 2010 Salı

muhyiddin ibn arabi


1165 (h.560)te endülüs’teki mürsiyye kasabasında doğdu. 1240 (h.638)ta şam’da vefât etti.

  1. küçük yaşından îtibâren ilim tahsil etmeye başlayan ibn-i arabî, sekiz yaşındayken işbiliyye’ye gitti ve pekçok âlimin meclislerinde bulunup ilim öğrendi. zekâsı keskin, hâfızası pek kuvvetli, fesâhat ve belâgat sâhibiydi. hadîs ilmini ve diğer aklî ve naklî ilimleri; ibn-i asâkir, ebü’l-ferec ibn-ül-cevzî, ibn-i sekîne, ibn-i ülvân, câbir bin ebî eyyûb gibi büyük âlimlerden öğrendi. tefsîr, fıkıh, hadîs ve kırâat ilimlerinde büyük âlim oldu. tasavvufa yönelip, ebû câfer el-uryânî, ebû midyen mağribî, cemâleddîn yûnus bin yahyâ, ebû abdullah temîm, ebü’l-hasan’dan ve seyyid abdülkâdir-i geylânî hazretlerinin rûhâniyetinden feyz aldı. tasavvufta yüksek derecelere kavuştu. ilminden ve feyzinden istifâde etmek için, mürâcaat edilen belli başlı büyük âlimlerden oldu. 1194’te endülüs’ten ayrılarak tunus’a, 1195’te fas’a gitti ve karşılaştığı âlimlerle sohbet edip ilim meclislerinde bulundu. 1199’da tekrar endülüs’e dönüp, kurtuba’ya geldi. 1201’de tekrar endülüs’ten tunus’a geçti.
    hac yolculuğunda mısır’a, sonra kudüs’e uğradı, oradan da mekke-i mükerremeye giderek hac farîzasını yerine getirdi. iki yıl kadar mekke’de kalıp pekçok tasavvufî mârifetlere kavuştu. 1204’te mekke’den ayrılarak mısır, şam, ırak, cezîre ve anadolu taraflarına seyâhat etti. bir ara konya’ya geldi ve selçuklu sultânından çok ikrâm ve hürmet gördü. sultanlar tarafından kendisine pekçok tahsisat tâyin edildiği hâlde, hepsini fakirlere dağıttı. sofiyye-i aliyyeden ve kelâm âlimlerinden olan sadreddîn-i konevî’nin hocası ve üvey babası oldu. bu seyâhati sırasında da birçok büyük zâtla karşılaşan ibn-ül arabî, daha sonra haleb’e gitti. 1215’te tekrar konya’ya döndü. aynı sene içinde sivas’a, oradan da malatya’ya gitti ve 1230’da şam’a yerleşti. tasavvuftaki yüksek derecesi sebebiyle sekr (şuursuzluk) hâlinde iken vahdet-i vücûd konusunda söylediği bâzı sözleri yanlış anlaşılıp iftirâya uğradı. fakat zamânının devlet adamları tarafından himâye edildi. ömrünün sonuna doğru sâkin bir hayât sürmeye başlayıp, füsûs-ül-hikem ve muhtasar adlı eserlerini yazdı. 1240’ta yetmiş sekiz yaşına gelen ibn-i arabî, şam’da muhyiddîn ibn-üz-zekî’nin evinde vefât etti. muhteşem bir şekilde cenâze namazı kılınıp, kâsiyûn dağı eteğine defnedildi. şam halkı, büyüklüğünü anlayamadıklarından kabrini çöplük hâline getirdiler. osmanlı sultânı yavuz sultan selim han, mısır seferi sırasında şam’a gelince bu duruma son verdi ve bu büyük zâtın kabrinin bulunduğu yerde bir câmi ile yanı başında bir dergâh yapılmasını emretti. câmi ve dergâh ile birlikte ibn-i arabî hazretlerinin kabri üzerine de bir türbe yaptırdı.

    kendisinden yüzlerce sene sonra ortaya çıkan telgrafın çalışma tekniğini bildirerek, edison’u (1847-1931) dahî “üstâdım” demek mecbûriyetinde bırakmıştır.

    -rehber ansiklopedisi-

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder